Bir yol düşünüyorum, ne başındayım ne de sonunda. Üzerinde bile değilim; ama içinden çıkamıyorum.
Düşündüğüm yollara bir türlü gitmeyen ayaklarıma kızdım. İçimde filizlenmeyi bekleyen tohumlara ettiğim eziyetin haddi vardı, hesabı asla yoktu. Kitaplığımdaki Piraye ile göz göze geldim. "Sen ne yapıyorsun?" der gibiydi. "Sen ne yapıyorsun!"
Umuda parmak sallarken buldum kendimi. Her istediğini ağlayarak yaptırabileceğini sanan hırçın bir çocuk gibiydi karşımda. Silmek istedim onu bütün hücrelerimden. En güzel duygulardan biri olmasının yanı sıra benim için tehlike hâline gelmeye başlamıştı çünkü. İyi insanların potansiyel tehlike hâline gelmesi gibi.
Umut, bir öz güvenle imkânsıza yürüyordu. Delilikti yaptığı. Ben deliydim zaten. Başka bir deliye tahammülüm yoktu. Hayallerimi umudun ihtimallerine bırakma aptallığına kapıldım. Evet, aptallıktı. Zararlı hâle gelen bir insanı hayatında tutmaya devam etmek gibiydi. O insana tutunmak gibiydi.
Israrla insanları dinlemeye devam ediyordum. Kulaklarım yanarken yüreğimi küstürmüştüm, ne hevesi kalmıştı ne de söyleyecek sözü. İnsanların hırslarından midem bulanıyordu, kalplerinden ruhum ürperiyordu. İhtiyacım olan bütün insanları uyanık olanlar kapmış ve benim ellerim ömür boyu boş kalmaya mecbur edilmiş gibiydi. Böyle böyle ben gidiyordum benim içimden. Bu dünyaya ait değildim sanki. Ayak uydurmaya çalışırken tökezliyordum hep. Sonra da yürüyebildiğimi sanarak geçiriyordum ömrümü.
Hislerimin umutla iş birliği yapmasından titremeye başladım. Hislerim de hayallerimin sükûtu olursa ne yapardım? Bir kere daha kızdım. Hayır dedim. Hayır umut, git buradan.
Mantığımın sesini duyabilmeyi isterdim. Ama ben sağırdım, sadece duygularının sesini duyabilen bir sağır. Umut da öyle bir duyguydu ki. Ah umut!
Umut bugünlerde, yalnız kalmamak için arkadaş arayan biri gibi arsızca peşime takılır oldu. Artık bensiz kalmalıydı, ben de onsuz. Allah'tan ümidini kesmek gibi değildi bu. Deli umutlara dur demekti. Dur biraz. Yol yorgunuyum ben.
Yorumlar
Yorum Gönder