Ana içeriğe atla

Belirsiz

Yazmaya sığındığım bir ândayım. Gülerek geçemedim üstünden bu sefer. Olumluyu fısıldayan birkaç cümle şu âna yetemedi, şimdiyi saramadı. İstikbalimi kocaman bir belirsizlik sarmışken ve ben belirsizliğin düşmanıyken yazmak, yüreğime bir damla su belki. Hiç yoktan iyidir?

Hani benim ismim? Erken uyananmışım. Yirmi üç yıl sonra uyandım. O da uyanabildiğim kadar tabii. Uyanamadığım her ânın bedelini ödemeye başladım. Kaybettiğim her saniyenin bedeli kapımda. Kendi hayatımı dışarıdan izliyorum. Bu hayat bana ait olamaz. Hani benim tez canlılığım? Nasıl bekleyebildim? Nasıl yerimde sayabildim? Şimdi lanetler var dilimde; sebep olan her seçimime, her şeye ve herkese.

Allah'ım, affet. Müthiş bir ümitsizlik var içimde. Varsa eğer gelecek güzel günlerin hiçbiri bana gelmeyecekmiş gibi, hayallerim ömrüme yetişemeyecekmiş gibi, o muazzam değersizlik duygumla gömülecekmişim gibi, yük oluşumla kalacakmışım gibi...

Bilmiyorum; bu bir imtihan mı, olması gereken mi yoksa hayatın kendisi mi? Kendi seçimlerimle geldiğim bu noktada buna cevap veremiyorum. Ben ne olacağım? Önemsemeden de edemiyorum. Zaten umursamaz olmayı ne zaman becerebildim ki! Umursamama seviyesine gelmeyi de hiç sevmedim; çünkü ne zaman saygımı yitirsem umursamamayı o zaman bildim. Ben saygımı yitirmeyi ise hiç seçmedim ki. Oldu, birkaç defa mecbur edildim.

Sevgiye inanmadığım, söylenen güzel sözleri üzerime alınamadığım bu noktada uzun zamandır bir kurtuluş hayal ediyorum. Görebildiğim kurtuluş kapıları da kapalı. Yaşlanmış hissediyorum. Yaş almaktan da korkar oldum ama "...aklı başa getiren yaştır," cümlesine katılmaktan da kendimi alamıyorum.

Zamanın acımasızlığından korkmadığım bir yazı yazar mıyım bir gün? O günü dört gözle bekliyorum. Yenilmediğim o değerli günü.




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Seçmediğim Mutluluklar

Her şeyin seçimlerimle olmasını temenni ederken seçmediğim, ufak zannettiğim mutlulukları ayrımsadım. Zaman zaman ayrımsamış olsam da bugün o mutlulukların yüzüne baktırıldım. Niyet etsem yapmama imkân verilmiş ufak şeylerin ben niyet etmeden karşımda olduğunda kalbime yaydığı o hoşluk neyin habercisi diye düşünmeye başladım. Bugüne kadar "oku"yamadığım mektuplara merak ve endişeyle baktım. Sonu olmayan mutluluk hazinesinden düşünmeden, sabırsızca, hırsla büyük mutluluklar beklerken sadece görüntüsüyle asık suratımı toplayan kedinin bana gönderilmiş bir mutluluk olduğunun farkında değildim. Düşünürsem eğer o an gülümseyebilmek benim seçtiğim bir mutluluk değildi; beklemediğim bir anda kulağıma çalınan güzel bir söz veya beş yıldır pek değişmeyen kaktüsümün beş yılın sonunda tomurcuk vermesi de... Seçmediklerim, bilmediklerimden derlenip bir demet hâlinde sürekli sunuluyormuş meğerse. Neye ne zaman ihtiyacım olduğunun seçimime bırakılmaması ne tatlı bir nimetmiş, tam olarak şu

Biçilmemiş Kaftan

Kendi hâlindeliğin huzurundan bunalmış bir hâlde yoluna devam ederken bir vitrinin önünde durmuştu. Uzaktan pek afili duran kaftana baktı. İçeri girdi. Yakından baktıkça zihnini bir eline, yüreğini bir eline alıyordu; çünkü uzaktan göründüğü kadar güzel değildi sanki ama bir yandan da caka satıyordu. Denemeye karar verdi. Sonuçta üzerinde çok başka durabilirdi. Giydi. "'Biçilmiş kaftan' dedikleri bu olsa gerek," diye düşündü. Mor bulutlarda uzun ama kısa bir yolculuk başladı. Yavaş yavaş ilerlerken ara ara taşları batıyordu "biçilmiş kaftan"ın. "Olur o kadar," dedi. Oysa ilerledikçe duruşu bozuluyordu. Gözlerinin rengi kayboluyor ama o, gerçeğin yanından geçişine aldırış etmiyordu. Sabırla yol almaya çalıştı, iyi niyetleri de ona gereksiz bir kalabalıkla eşlik ediyordu. Üzerine oturduğuna inandığından mıdır bilmeden kabulleniyordu renklerinden oluşunu; hatta sevmeye başlamıştı. O afili (!) kaftanın kendisine iki beden küçük olduğunu yaralandığında

Yüreği Kırıklara

Duruyordu. Bir salıncağın üzerinde öylece duruyordu. Ağır adımlarla yanına yaklaştım. Yerler ıslaktı. Kafamı kaldırdım. Bir ağaç, bir salıncak, bir kadın! Gözlerinden kocaman damlalar süzülüyordu. Gözleri yaşlar içindeyken yüzünde tuhaf bir gülümseme vardı. Ne acı bir gülümsemeydi bu ne de mutluluğu çağrıştırıyordu. Kocaman bir damla daha düştü gözlerinden. Akıttığı gözyaşının ardından bakıyordu ki dayanamadım. Neden ağladığını tam soracakken: “Af!” dedi. “Af damlası. Bu damlayı affettiğim her şeye akıttım. Affetmek, gönlümün bana bir hediyesiydi. Gözümden düşenlere “veda” olsun!” Çok gecikmeden bir damla daha düştü derin gözlerinden. Bir gözyaşı parıldar mı? Alabildiğine parıldıyordu. Bu defa gözyaşının arkasından ben bakıyordum. Hayranlıkla ve de hayretle! Kadın, öfkeyle bana baktı. Geri çekildim. “Umut!” dedi. “Ummamayı öğrenene kadar ben de senin gibi bakardım. Beni küstüren, vazgeçmeyen yüreğime bir “oh” olsun!” Bir damla daha! “Güzellik! Çok güzeldim ben. Şimdi ise daha güz